
Cebrail Ustaoğlu
Selamün aleyküm, ben Cebrail. 1962’de Adıyaman’ın Kahta’sında, o mübarek topraklarda gözümü açtım. Nemrut’un heybetli bakışı, Fırat’ın çağlayıp dua gibi akan suyu, bizim oralarda insanın ruhuna işler, imanını tazeler. Küçüklüğümden beri Kahta’nın sokaklarında koştum, camilerin gölgesinde büyüdüm. Her köşede bir âlimin nasihati, her komşunun ağzında bir Kur’an kıssası duydum. Bu memleket, sanki beni tuttu kolumdan, “Ya Cebrail, Allah’ın yolunda ilim öğren, yoksa bu dünya boş!” dedi. Ben de durmadım, daldım o rahmet deryasına.
Arapça ve Farsça’yı öğrendim, ama öyle sathi sathi değil, iliklerine kadar. Arapça dedin mi, o Kur’an’ın lisanı; her harfi, her kelimesi Allah’ın kelamı. Surelerin manasına daldım, “Yasin” okurken gönlüm titrer, “Fatiha”yla her derdim hafifler. Farsça’yla da Mevlana’nın, Hafız’ın yoluna düştüm; onların sözleri, sanki Kur’an’ın nurundan bir yansıma. Bu dillerle konuşurken, sadece laf etmem, Allah’a yaklaşırım. Bir ayet okurum, sanki Rahman’la muhabbet ederim; bir gazel mırıldanırım, kalbim cennet bahçesine döner.
Ebced hesabı, benim için Kur’an’ın sırlarından bir parça. Harflerle sayılar birbiriyle muhabbet eder, ben de onların arasında Allah’ın hikmetini ararım. Kalemi elime alırım, kâğıdın başına çökerim; her rakam bir kapı, her harf bir naber. Saatlerce hesap yaparım, bir ismin, bir duanın ebcedini çıkarırım. Bitirdiğimde, sanki Allah’ın bir sırrına vakıf olmuşum gibi ferahlarım. Bu ilim, sabır ister, iman ister. Kur’an’ın harflerinden doğar, insanı Allah’a yaklaştırır.
Büyü muhabbetine gelince, aşk büyüsü, bağlama büyüsü bilirim, ama bu işin dini, imanı var. Aşk büyüsü dedin mi, iki kalbin helal dairede birleşmesi için niyet edilir; ama Allah’ın rızası olmadan bir adım atmam. Bağlama büyüsü de öyle, muhabbeti güçlendirirsin, ama bu ilim, şeytanın değil, Rahman’ın yolunda olacak. Kur’an bana öğretti: “Şeytanın adımlarına uymayın!” (Bakara, 168). Ben bu yolda hep Kur’an’ın ipine sarıldım, kimsenin ahını almadım, harama bulaşmadım. İlim dedin mi, Allah korkusuyla başlar; yoksa o ilim, insanı ateşe sürükler.
Cebrail ismi, bana Peygamberlerin müjdecisi, Allah’ın elçisi Cebrail aleyhisselamdan miras. Bu isim, omzuma bir mesuliyet yükledi. Sanki doğarken kulağıma fısıldadılar: “Ya Allah’ın yolunda yürü, ya da bu isim sana ağır gelir!” Kahta’nın camilerinde, Kur’an tilavetlerinde büyüdüm. Her namazda, “İhdinas-sırâtel-mustakîm” (Fatiha, 6) dedim, dosdoğru yolda kalmak için dua ettim. Adıyaman’ın o mübarek havası, toprağın sıcaklığı, beni imanla yoğurdu. Bildim, öğrendim, kimseye boyun eğmedim. Bizde söz namustur, dostluk Allah için candır. Müslümanlık dedin mi, Kur’an’la yaşanır, Peygamber’in sünnetiyle güzelleşir.
Hayat, Allah’ın bir imtihanı; ben de bu yolda Kur’an’ı rehber, imanı zırh yaptım. Her nefeste, “Rabbim, ilmimi artır!” (Taha, 114) duasını dilimden düşürmem. Kahta’nın oğluyum, Müslüman’ım, Allah’ın kuluyum. Gerisi mi? Gerisi, Rahman’ın rahmetine sığındığım bir yol. Vesselam